MOR VE PEMBE ANEMONLAR

Mor ve Pembe Anemonlar Hasan BEDEN, 14.02.2014

Latmos / Beşparmak Dağı'nın kuzeyinde, kızıl anemonlar, top top fıstık çamlarının muhteşem şemsiyeleri altlarına serpilmişlerdi dün. Manzara cennetten bir köşeydi sanki. Maalesef hava bulutluydu, istediğim fotoğrafları çekemedim ama olsun. Bu bana en kısa zamanda oraya bir daha gitme şansı verecek. Latmos'un haşin zirveleri, bulutların içinden haşmetli başlarını çıkarıp uzaktan selamladı bizi. Ürperdik. Yolumuza terkedilmiş köyler, virane evler, yıkık çiftlikler çıktı. Bize el salladılar sanki uzaktan, ben öyle hissettim. Üzüldüm. Ama asıl üzüntü veren, vadiler boyunca uzanan ak topraklı alanlardı. Bunlar geniş sahaları işgal eden feldspat ocakları. Doğa tahribatı inanılmaz boyutlara ulaşmış dağda. Haddinden fazla maden yüklenmiş ağır tonajlı dev kamyonlar birbiri ardına gidip geliyordu. Mükemmel asfalt yollar perişan. Köylüler hem feldspat tozundan hem de bozulan yollardan son derece rahatsız. Kozalak zamanı dışında şehirde ve ova kasabalarında oturan ailelerden söz edildi. Sürekli dağda kalanların çoğu ise inekleri nedeniyle aşağıya inemiyorlarmış. O ineklere gelince, ben onların hep buzağı olduklarını sanıyordum ki rehberim uyardı beni. Meğer bu kısa bacaklı, cüce boylu hayvanlar bu dağa has bir yerli ırkmış ve çok çok 80-100 kg geliyorlarmış.

Latmos / Beşparmak Dağı'nın kuzeyinde, kızıl anemonlar, top top fıstık çamlarının muhteşem şemsiyeleri altlarına serpilmişlerdi dün. Manzara cennetten bir köşeydi sanki. Maalesef hava bulutluydu, istediğim fotoğrafları çekemedim ama olsun. Bu bana en kısa zamanda oraya bir daha gitme şansı verecek. Latmos'un haşin zirveleri, bulutların içinden haşmetli başlarını çıkarıp uzaktan selamladı bizi. Ürperdik. Yolumuza terkedilmiş köyler, virane evler, yıkık çiftlikler çıktı. Bize el salladılar sanki uzaktan, ben öyle hissettim. Üzüldüm. Ama asıl üzüntü veren, vadiler boyunca uzanan ak topraklı alanlardı. Bunlar geniş sahaları işgal eden feldspat ocakları. Doğa tahribatı inanılmaz boyutlara ulaşmış dağda. Haddinden fazla maden yüklenmiş ağır tonajlı dev kamyonlar birbiri ardına gidip geliyordu. Mükemmel asfalt yollar perişan. Köylüler hem feldspat tozundan hem de bozulan yollardan son derece rahatsız. Kozalak zamanı dışında şehirde ve ova kasabalarında oturan ailelerden söz edildi. Sürekli dağda kalanların çoğu ise inekleri nedeniyle aşağıya inemiyorlarmış. O ineklere gelince, ben onların hep buzağı olduklarını sanıyordum ki rehberim uyardı beni. Meğer bu kısa bacaklı, cüce boylu hayvanlar bu dağa has bir yerli ırkmış ve çok çok 80-100 kg geliyorlarmış. Bir süre sonra, "Amyzon" yön levhasından tatlı meyilli bir toprak yola tırmandık. Önümüzde oldukça geniş bir alana yayılmış harabeler vardı. Adını mitolojideki kadın savaşçı amazonlardan alan, bu antik şehir, dört tarafa hakim konumda bir tepe üzerinde kurulu. Bir zamanlar burada Ana Tanrıça inancı varmış. Gün gelmiş devran dönmüş. Artemis Ana Tanrıça'nın yerini almış; erkek kardeşi ışık ve müzik tanrısı Apollon ile birlikte onun tapınağına yerleşmiş. Gittim buldum, boylu pinar çalılarının arasında kaybolmuş o kutsal yeri. Günümüze son temel taşları kalabilmiş tapınağın. Kırık bir sütun parçası üzerinde, vaktiyle bu sunağa bağışta bulunmuş hayırseverin adı yazılı. Kentin çok etkileyici, 6 metre yüksekliğindeki surundan uzunca bir parça sapasağlam ulaşmış günümüze; bir de Bizans çağından, bin yıllık bir çitlembik ağacı. O ağacın altında otlayan üç sığır, fotoğraf çekmemden pek memnun olmadılar; bu adam da nereden çıktı, dercesine kuşkuyla süzdüler beni. Sessizlik bazan rahatsız edicidir. Hele dağ başlarında. Gidip oturdum tiyatro kapısının önüne. Sessizlik sinir bozucu. Ne bir kuş cıvıltısı ne de kızıl anemonları ziyarete gelen bir arı vızıltısı. Artemis rahibelerinin ilahileri işitilmiyor artık. Apollon'un dört telli liri sonsuza kadar susmuş. Amyzon'da o üç hayvandan başka kimse yok. İnsanlar dağı terk etmiş. Hayat durmuş. Bir zamanlar Latmos Dağı'nda, şimdikinden on kat daha çok insan yaşarmış. Bizanslıların en beğendiği şaraplarından bir kısmı bu dağın bağlarında yetişen üzümlerden üretilirmiş. Bugün Bağarcık dolaylarında , o kupkuru bağ terasları hala görülebilir. Dağın ilk terkedilişi 1200 yıllarına kadar gider. O yıllarda korkunç bir iklim değişikliği olmuş. Susuzluk 200 yıl sürmüş. İnsanlar ürün alamaz, hayvanlarını sulayamaz olmuşlar. Arılar beslenememiş, kovanlar balsız kalmış. Bu felaket sırasında, köyler boşalmış, halk dağı zorunlu olarak terketmiş, düze, göl kenarına inmişler. Şimdi gene bir iklim değişikliği kapıda. Yeteri kadar yağış yok. Menderes taşmadı bu yıl. Vadide dereler boş. Zeytin yılında ağaçlar meyve vermedi. Köylü borçlarını ödeyemedi. İcra tehdidi altında Latmos köylüleri. Nüfus yıldan yıla azalmakta. Resimdeki romantik dağ laleleri, bize geçmişteki mutsuz yılları unutturup bu bölgede bir yeniden doğuş özlemini hissettirmeli...

Gazete Haberleri