Tarihte Bafa Gölü Çevresi
Hasan BEDEN
Karya'nın İonia sınırında bulunan Latmos (Beşparmak) Dağının, çanak-çömleksiz dönem olarak da bilinen epi-paleolitik çağda da bir yerleşim alanı olduğu buradaki mağaralarda yapılan yüzey araştırmalarında bulunan kemik, ağaç, sileks gibi malzemelerden imal edilmiş araç ve aletlerden anlaşılmaktadır. Latmos dağı'ndaki mağara resimlerinin en eskilerinin M.Ö. 6. binyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Batı Anadolu'daki mağara kazılarında epi-paleolitiğin en erken bulgularının M.Ö. 17000 yıllarına kadar çıktığı saptanmıştır. Latmos'taki mağaralarda yapılacak arkeolojik kazılar sonucunda da bu bölgede de ilk insan yerleşimlerinin kesin tarihi ortaya çıkacaktır. Ege bölgesinde dağ kültüyle ilgili bir düzineye yakın kutsal dağ bulunmaktadır. İda (Skepsis), Tmolos (Sardis), Spylos (Magnesia), Pion (Efes) ve Zeus Akraios (Smyrna), ya bu dağların eteklerindeki antik şehirlerin bastırdığı paralar üzerindeki resim ve yazılar, ya da oralardaki tarih öncesi devirlere ait kaya resimleri ve kabartmalar yardımıyla çok iyi bilinmektedir. Ancak Latmos'u diğerlerinden daha önemli ve özgün kılan şey, onun üzerindeki insan yerleşimleri ve kültürünün çok çeşitliliği ile prehistorik kaya resimlerinde işlenen tanrı, insan, tören ve aile konularının ilk defa bir arada ve bu kutsal dağda bulunmuş olmasıdır.
II. binyılda bu bölge, prehistorik dönemin sonunda Hitit İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. İ.Ö. 14. yy. sonuna tarihlenen, Latmos'un 1000 m. yüksekliğindeki bir kaya üzerine kazınmış bir kartuş-yazı bunu kesinlikle belgelemektedir.2
İ.Ö. 1000 yıllarında kurulduğu tahmin edilen, Latmos dağının güneyinde ve Bafa Gölü'nün kuzey doğusundaki Latmos şehri İ.Ö. 700'den beri Lidya Krallığı'na bağlı Karya kentlerinden biri iken, İ.Ö. 546' da Lidya Pers Satraplığına bağlı Karya şehirleri içine alındı. İ.Ö. 499' da İonia şehir devletlerinin, işgalci Pers yönetimine karşı başlatmış oldukları isyan döneminde Latmos'un güneyinde şiddetli çarpışmalar oldu. 5 yıl süren bu direniş ve karışıklık döneminde Latmos Şehri de bölgedeki diğer yerleşimlerle birlikte büyük felaketler gördü ve yıkıma uğradı. Sonradan Attika - Delos Deniz Birliği'ne katılan Karya kentleri, zamanla Atina'nın istikrarsızlaşması ve savaş gücünün zayıflaması üzerine yeniden Pers egemenliği altına girerek ayrı bir Karya Satraplığı çatısı altında toplandılar. Bu yeni dönemde, Hekatomnos ailesinden satraplarca sağlanan huzur ve ülke barışı, İ.Ö. 333-34'de Büyük İskender'in bölgeye gelişine kadar sürdü. Bu satraplar arasında en ünlüsü olan Mausollos, (İ.Ö. 377-351) Karya'da reformist bir düzenlemeyle pek çok köy ve küçük yerleşimlerin ahalisini şehirlerde zorunlu iskana tabi tutarak, yerli leleg nüfusun Yunanca konuşmasını ve helenleşmesini sağlamayı hedefledi. Çünkü kendisi Karia'lı olmasına rağmen Helen diline ve kültürüne büyük hayranlık duyuyordu. Mausollos, yunan dünyasının en iyi mimar ve heykeltraşlarını ülkesine getirterek, inanılmaz büyüklükte inşaat faaliyetlerine girişti. Onun zamanında Halikarnassos, Labranda, Latmos (Herakleia), Kaunos ve Mylasa gibi Karia yerleşimleri muhteşem tapınaklar, anıtlar, binalar ve heykellerle donatıldı. Halikarnassos şehri Karia'nın yeni başkenti oldu. İşte bu dönemde Herakleia'nın güçlü surlarını Mausollos'un inşa ettirdiği bazı kaynaklarda ileri sürülse de bu konu tartışmalıdır.
Büyük İskender Asya seferine çıkarken kral naibi olarak tecrübeli general Antipatros'u ülkesi Makedonya'da bırakmıştı. İ.Ö. 323'de Büyük İskender'in Babil'de ölümünden sonra, onun ardılları (diadoklar) toprak paylaşım kavgalarına giriştiler ve bazıları kendi aralarında koalisyonlar kurarak İskender'in mirasından daha çok toprak elde edebilmek için savaşmaya başladılar (İÖ. 315). Kassandros (İÖ. 358-297), Büyük İskender'in annesi Olympia, dul eşi Roksana ve oğlu IV. Alexandros dahil bütün kraliyet ailesini öldürterek Makedonya kralı olabilmek için önündeki engelleri kaldırdı (İÖ. 311). Bu cinayetleri ile devrinde "kan dökücü ve acımasız" olarak ünlenmişti. Bütün bunlara rağmen onun Makedonya tahtına oturabilmesi ancak İÖ. 305 yılında gerçekleşmiştir. Kilikya'da yapılan İpsos muharebesinde (İÖ. 301) Antipatros'un oğulları Pleistarkhos ve Kassandros'un da içinde bulunduğu koalisyon, Antigonos'a karşı kesin bir zafer kazandı. İpsos savaşından büyük bir ganimet ile Karia'ya dönen zengin Pleistarkhos, bölgenin büyük bir bölümünü ele geçirerek, Latmos'un hemen yanı başında, mükemmel bir liman ve etrafı çok kuleli, etkileyici surlarla çevrili, ızgara planlı Pleistarkheia adını verdiği bir şehir kurdu ve burayı kendisine başkent yaptı. Kısa zamanda burası, Latmos Körfezi kıyısında, dış ticaret faaliyetlerinin oldukça yüksek olduğu önemli bir liman şehrine dönüştü. Byzantion'lu Stephanos, eserinde "Pleistarkheia bir Karya şehriydi ama daha sonra adını Herakleia olarak değiştirdiler" demektedir. Bu bize her ikisinin aynı şehir olduğunu gösteren tek belgedir.3 Pleistarkhos, Karya'da bulunan yazıtlara bakılırsa yerel bir yöneticiden çok güçlü bir hükümdardı. Karya'da İÖ. 301-295 yılları arasında hüküm sürdüğü zamanda Pleistarkheia'yı kurmuş veya yeniden imar ettirmiş olduğu tahmin edilmektedir.
İ.Ö.190-189 da, Spylos Magnesia'sı savaşında Roma ve bağlaşıkları, Seleukhos krallarından III. Antiokhos ordusunu bozguna uğratması sonucunda Karya Bölgesi kentleri özgürlüklerine kavuştu. Ertesi yıl, (İ.S. 188 de), Apameia şehrinde yapılan barış antlaşmasında Önasya toprakları taraflar arasında paylaşıldı. Bu antlaşma hükümleri gereğince Karya, Roma delegelerinin önerisiyle, Rodos'a bırakılmış, Mylasa ise haraca bağlanmıştı. Rodos yönetiminden hoşnut olmayan Mylasa şehri bunun üzerine isyan etti. (İ.Ö. 167), Herakleia (Latmos) ve Euromos çevresindeki diğer küçük kentler de isyana katıldılar. Kısa sürede yayılan başkaldırı hareketine Roma bir karaname ile, Karya'ya bağımsızlık vererek, son verdi.4
İ. Ö. 40 Cumhuriyetçi General Quintus Labienus, Roma iç savaşında, Önasya'ya geçerek Partlar'ın hizmetine girdi. Partlar, Labienus komutasındaki bir orduyla Önasya'yı kendi denetimleri altına alabilmek düşüncesindeydiler. Bu amaçla çıktıkları seferde, kentlerin pek çoğu onlara barışçıl davranmış ve teslim olarak silah bırakmıştı. Direnenler sadece Karya kentleriydi ki Labienus, kendisine başeğmeyen bu şehirleri ele geçirerek yağmalattı ve yıktırdı.5 Bir yıl sonra ise (İ.Ö. 39), bu general, Roma'nın karşı saldırısında Anadolu'da esir alındı ve idam edildi.
İ.S. 305'de Karia Romanın Asya Eyaleti sınırları içine alınınca, bölge yeniden huzura kavuştu ve ekonomik olarak toparlanmaya başladı. Ancak İ.S. 3. yy.'da Anadoluyu korkunç şekilde yağmalayan Gotlar Karya'yı da yakıp yıkarak buradaki barış ve huzura son verdiler. İ.S. 5-8. yy.'larda bu topraklara tekrar huzur geldiyse de bu kez Ege Denizi sahillerini düzenli olarak yağmalayan Arap korsanların saldırıları ve salgın hastalıklar nedeniyle Latmos çevresi gene bir kaos ve gerileme dönemine girdi.
İ.S. 431'de Ephesos Ekümenik Konsil belgelerinde ilk defa Herakleia metropolitan temsilcisi olarak papaz Aphthonetos'un adı geçmektedir. Bu da burada beşinci yüzyılda önemli bir hıristiyan toplumunun yaşadığını göstermektedir.
İ.S. 650 yıllarında, Suriye ve Sina'dan gelen hıristiyan keşişler, dinsel hayatlarını en sakin şekilde yaşayabilecekleri Latmos Dağı'na yerleştiler. Anayolların dışında, kayalık ve erişilmesi zor olan, bu dağın kuzeyi onlara güvenli bir sığınak oldu. Önceleri kaya altı mağaralarda yaşarlarken, sonraları burada dinsel merkezleri sayılabilecek küçük bir köy kurdular.
Latmos Dağı'nda bulunan bir Bizans freski
Genç Paulos'un 880 yıllarında Bergama yakınlarında Elaia kentinin bir köyünde doğduğu biliniyor. Ağabeyi sayesinde keşişlik hayatı ile tanışan Paulos, Myus civarındaki Karia manastırı baş papazı Petros'un koruması ve gözetimi altında yetişmiştir. Petros'un ölümü üzerine Paulos, Latmos dağına giderek (Beşparmak) orada Meryem'e adanmış manastırda sekiz ay geçirir. Bu süre sonunda başka bir manastır baş papazı, Paulos'un isteği üzerine, kendisini daha önce Athanasios adlı birinin hayatının 22 yılını geçirmiş olduğu uçurum kenarındaki tabanı iki metrekareyi geçmeyen bir mağaraya gönderir. Paulos burada adeta bir tünek üzerinde dururcasına on iki yıl yaşar ve kerametler göstermeye başlar. Bu kerametlerden bir tanesinin bu dağda çokça bulunan Anadolu parslarından birinin Paulos'un mağarasına girdiği ve bir süre sonra ona zarar vermeden çekip gittiği yönündedir. Etrafına toplanan müritlerinin oluşturduğu manastır benzeri bu yerleşimin gittikçe kalabalıklaşması üzerine bu tür bir cemaat hayatından rahatsız olan Paulos, Samos'a (Sisam Adası) kaçmışsa da tekrar Latmos dağına geri dönmüştür.
Genç Aziz Paulos, Latmos dağının kuzeyinde 900'lü yıllarda Stylos Manastırı'nı kurdu. Bu yer bugün bile bu bölgeye ilk gelen hıristiyan keşişlerin kökenini belirten "Arap Avlusu" adıyla anılmaktadır. Genç Paulos 955 yılında öldüğünde buradaki kendi manastırına gömülmüştür. Ölümünden bir süre sonra halefi Symeon tarafından yaptırılan bir mezar şapeli içine tekrar gömülmüştür. Paulos, henüz yaşadığı yıllarda bile çevresinden bir aziz gibi saygı görmüştür. İsa'nın havarilerinden Aziz Paulos ile karıştırılmaması için de kendisine genç Paulos (Paulos Vita) denmiştir.6
1071 sonrasında Bizans Devleti eski gücünü kaybetmesi, Anadolu Selçuklu Devleti'ninde gittikçe güçlenerek Karya'nın doğu sınırlarına yaklaşması sebebiyle Latmos çevresi sürekli Türkmen akınlarına maruz kalır.
1079 yılında Pavlos Manastırı Başpapazı olan Christodoulos, manastır çevresinde Türkmen boylarının ardı arkası kesilmeyen yağma akınları nedeniyle hıristiyan toplumunun can güvenliğinin kalmadığından ve manastır hayatı artık sürdürülemez duruma geldiğinden dolayı oldukça ıssızlaşan Latmos'dan ayrılmak zorunda kalmıştı. İmparatordan Ege Denizindeki Patmos Adası'nda manastır kurmak için bir yer bağışlamasını isterken, ileri sürdüğü gerekçe, büyük olasılıkla, daha önce türk boylarının bunaltıcı baskılarından dolayı Latmos manastırlarını terk ederek Ege adalarına sığınmış olan keşişlere ve hıristiyan topluluklara dinsel hayatlarını güvenle ve korkusuzca yaşayabilecekleri bir yer bulma kaygısı olabilir. O tarihte, Patmos adasında Batı Anadolu sahillerinden gelmiş olan önemli bir göçmen topluluğu bulunmaktaydı. İmparator, Christodoulos'un arzusunu uygun görünce, o da burada İsa'nın havarilerinden Yahya'nın "ilahi vahyi" yazmış olduğu mağaranın olduğu yerde, Yahya'ya adadığı bir manastır yaptırdı (1088). Bu manastıra verilen önemli ayrıcalıklar bir imparatorluk fermanıyla belgelenmiş ve onaylanmıştır. Christodoulos öldüğünde, buradaki manastıra gömülmüştür.
Alexios ve Christodoulos Christodoulos
Christodoulos, Latmos Dağı çevresindeki manastırlarda hıristiyanların can güvenliğinin olmadığını ve bu nedenle Kutsal Dağı terk edip Patmos adasına göç etmesini sebep göstermişse de, bu olaydan iki yüz yıl sonraya kadar bu bölgede manastır hayatı devam etmiştir. Bu konuya en son resmi atıf 1360 yılına ait bir piskoposluk belgesidir. Komşu şehir Miletos da bile manastır hayatı 1369 yılına kadar devam etmiştir.
Nikephoros Blemmides (1198-1272). Orthodoks Kilisesi'nin pek çok konuda engin bilgili bir din adamı olan bu yazarın ailesi, Constantinopolis Latinlerin eline geçince (1204) Küçük Asya'ya göç etmişti. Blemmides çok iyi bir eğitim alarak zamanının en bilgili kişisi olarak ünlendi. Bu şöhret de ona Bizans Kilisesi'nin papazlarından biri olmasını sağladı. Nikaea'ya (İznik) yerleştikten sonra uğradığı kıskançlıklar sonucunda dünya işlerinden vazgeçerek Efes civarında yaptırdığı bir manastıra çekildi ve ölünceye kadar da onun başkanlığını yaptı.
Nikephoros Blemmides, 1230-31 yıllarında araştırma yapmak, kitap yazmak veya bir seminer yönetmek amacıyla Bafa Gölü'nde bulunan, büyük olasılıkla Latmos bölgesinin yönetim merkezi olan Menet adasındaki manastırda yaşamıştır.
1255 yılında patriyarklık makamı boşaldığında imparator Theodore II Laskaris (1254-58) kendisine bu misyonu teklif etti ama o bunu kabul etmedi ve sakin manastır hayatını tercih etti.8
1296 yılında, imparotorun baş generali Alexios Philanthropenos Karia'yı yeniden Bizans egemenliği altına almak amacıyla Batı Anadolu seferine çıkmıştı. Bu tarihte Menteşe Bey artık hayatta değildi; Selçuklu Devletine karşı isyan etmiş olması nedeniyle, İlhanlı Ordusu tarafından Fethiye'de yakalanmış ve öldürülmüştü.9 General bir kaç yıl önce türklerin eline geçen Tralles'i (Aydın) geri aldı ve yenilen Menteşe birlikleri Fethiye yöresine çekildiler. Bu arada, Menteşe Beyin dul karısı, yani haremindeki birinci kadını,hazinelerini yanına alarak, 1273 yılında Bizansın elinden alınmış olan, Latmos Körfezindeki "Melanoudion" civarındaki bir kaleye yerleşmişti.10 Alexios'un kendisine yapmış olduğu evlilik teklifini bu türk kadın kabul etmeyince, general kaleyi ele geçirerek, hem Menteşe Bey'in dul karısına, hem de hazineye savaş ganimeti olarak kolayca sahip olmuştu.
Hile, kurnazlık ve iyilikle iş görme yeteneğine fazlalıkla sahip olmak, Philanthropenos'un bilinen en büyük özelliklerinden biriydi.11 Adil ganimet paylaşımı siyasetiyle ve yiğit kişiliğiyle Karya sınır boylarındaki dağınık türkmen savaşçı gruplarını kolayca etrafına toplamayı başardı. Onlardan kendisine, güvenilir birlikler oluşturdu ve sonunda bu açgözlü general, imparatora karşı ayaklandı.Bir müddet sonra da, Nymphaion'da (Nif), imparatora sadık Neokastra kumandanı tarafından etkisiz hale getirildi. Bu arada generale bağlı destek birliklerindeki türklerin çoğu da öldürülmüştü.12 Bu olaydan hemen sonra, Philanthropenos eliyle kazanılan Karya toprakları çok çabuk ve kesin olarak elden çıkmıştır.13
1302 de İmparator Andronikos II.nin oğlu ve saltanat ortağı olan Michael IX.'un yönetiminde bir ordu Manisa'ya kadar geldiyse de daha ileri gidememiş ve geri dönmüştür.Bu son seferden sonra Bizans Devleti, Karya bölgesine bir daha girme girişiminde bulunmamıştır.
1298'de Latmos çevresi yavaş yavaş Türk boylarından Menteşeoğulları Beyliği'nin eline geçer. Menteşeoğlu Mesut Bey bu tarihte ilk defa Bafa'da gümüş para14 bastırarak hükümdarlığını ilan eder.
1300 tarihli Bafa'da basılmış Mesut Bey dönemine ait para
1360 Menteşe Beyi İbrahim'in ölümü üzerine üç oğlu Menteşe ülkesini paylaştılar. Milas, Beçin ve Balat bölgesi Musa Bey'in hakimiyetine girmiştir.
1389 Yıldırım Bayezid Menteşe Beyliği'nin Muğla-Balat bölümünü ele geçirdi.
1391 Marmaris-Fethiye kıyı Menteşe ülkesi hakimi, İbrahim bey oğlu "Sahillerin Sultanı" lakaplı Ahmed Gazi'nin ölümü üzerine, Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid, komutanlarından Hoca Firuz Bey'i bölgeyi yönetmekle görevlendirdi.
1300-1400 Karia'da büyük kuraklık ve kıtlık yılları. Bu dönemde Latmos çevresindeki nüfus önemli ölçüde azalmıştır.
126 yıllık Menteşeoğulları egemenliğine 1426 yılında, Osmanlı Hükümdarlarından Çelebi Mehmet zamanında son verilerek tüm Karya Osmanlı idaresine geçmiştir.
1451 Menteşe Osmanlı sultanı II. Mehmed zamanında sancak yapılarak Anadolu eyaletine bağlandı. Menteşe sancağının merkezi de Muğla oldu.
1 Bilim dünyası, bu keşfi, Latmos Dağı'nda 20 yıldan fazla araştırmalarda bulunan, Alman Arkeolog Anneliese Peschlow-Bindokat'a• borçludur.
2 Dr. Anneliese Peschlow-Bindokat, Herakleia, İstanbul 2005, s. 84
3 Stephanos Byzantinos, Ethnika
4 George E.Bean, Karia,İstanbul-1987. S.31
5 George E. Bean, Karya, İst.1987.S. 29
6 Dr. Anneliese Peschlow-Bindokat, Herakleia, İstanbul 2005, s. 171
7 Janin,Geographie,vol. 2. pp: 453-54, "Actes" no 40, ed.MM 1391-97
8 Catholic Encyclopedia
9 Celil Ender, Karesi, Saruhan, Aydın ve Menteşe Beylikleri Paraları, İstanbul 2000, s.150
10 Th. Wiegand, Milet III'ı, Der Latmos, s. 185
11 Pachymeres II, s. 230 ve sonrası
12 Pachymeres II, s. 202-219
13 Paul Wittek, Menteşe Beyliği, TTK, Ankara 1986, s. 41
14 Bu gümüş para Hasan Beden Koleksiyonu'nda bulunmaktadır.
• Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü üyesi, Dr. Anneliese Peschlow-Bindokat, Klasik arkeoloji dalında Anadolu'nun çeşitli yerlerinde çalışmalar yapmıştır. Hayatının en verimli bölümünü, halen büyük emek verdiği, Kutsal Latmos (Beşparmak) Dağı'ndaki tarih öncesi mağara resimlerini araştırarak ve keşfederek geçirmiştir. Ayrıca Latmos Dağı ve çevresindeki Bizans ortaçağ tarihi, manastırları ve keşişlerin dinsel hayatı konularında da araştırmalar yapmış, kitapları ve sergileriyle Latmos'u dünyaya tanıtmıştır.